YARALI SUBAYI KURTARAN ASKER VE LORD CASEY
Çanakkale Savaşı’nda gün içinde yaşanan çatışmaların ardından gece siperler arasında bir Anzak subayının yaralandığı gördüm. Türklerden korkan Anzaklar, siperden çıkıp yaralı subayı siperlerine bir türlü geri getiremediler. Yaralı subayın yardım çağrısına daha fazla sessiz kalamayıp siperden çıktım, yaralı subayı kucağıma aldım ve onu Anzak siperlerine geri götürdüm. Anıtın kitabesinde, eski Avustralya Genel Valisi Lord Casey kaynak gösterilmiş olup onun sözleri olduğu ifade edilen bir alıntı mevcuttur: “Biz Gelibolu Yarımadası’ndan, Türklerle savaşarak ve binlerce insanımızı kaybederek Kahraman Türk milletine ve onun eşsiz vatan sevgisine duyduğumuz büyük takdir ve hayranlık ile ayrıldık. Bütün Avustralyalılar, Mehmetçiği kendi evlatları gibi sever. Onun mertliği, vatan ve insan sevgisi, siperlerdeki dayanılmaz heybeti, büyük cesareti bütün Anzakları hayran bırakan yurt sevgisi, insanlığın örnek alacağı hasletlerdendir. Mehmetçiğe minnet ve saygılarımla… Avustralya Genel Valisi Lord Casey 1967”
Bu videoda kullanılan görseller, temsilidir. Lord Casey görseli yapay zeka tarafından oluşturulmuştur.
HASAN ETHEM’İN MEKTUBU
Bütün dünyanın dağdağa ve debdebelerini unuttum. Ellerimi kaldırdım, gözümü yukarı diktim, ağzımı açtım ve dedim: “Ey Türklerin Ulu Tanrısı! Ey şu öten kuşun, şu gezen ve meleyen koyunun, şu secde eden yeşil ekin ve otların, şu heybetli dağların Halikı! Sen bütün bunları Türklere verdin. Yine Türklerde bırak. Çünkü böyle güzel yerler, seni takdis eden ve seni ulu tanıyan Türklere mahsustur. Ey benim Yarabbim! Şu kahraman askerlerin bütün dilekleri; ism-i celâlini İngilizlere ve Fransızlara tanıtmaktır. Sen bu şerefli dileği ihsan eyle, ve huzurunda titreyerek, böyle güzel ve sakin bir yerde sana dua eden biz askerlerin süngülerini keskin, düşmanlarını zaten kahrettin ya, bütün bütün mahveyle!” diyerek bir dua ettim ve kalktım. Artık benim kadar mesut, benim kadar mesrur bir kimse tasavvur edilemezdi. … Oğlun Hasan Ethem
Bu videoda kullanılan görseller, gerçek görsellerdir.
YAHYA ÇAVUŞ
Ben Ezineli Yahya Çavuş, Ertuğrul Koyu’na çıkarma yapan 3000 askerlik İngiliz kuvvetini, komutamdaki 67 askerimle durdurmayı başardım. İngilizler bu yoğun ateş karşısında, karşılarında bir tümen olduğunu sanmıştı. Beraberimdeki askerlerin sahile en yakın mesafeden açtıkları ateşlerden karaya çıkmak isteyen İngiliz askerlerinin yüzlercesi kıyı boyunca birbirinin üzerine cansız bir şekilde düşmüş ve Ertuğrul Koyu‘nun rengi kırmızıya dönmeye başlamıştı. Kuvvetlerim sabahtan beri yaptığı savunmada çok etkili olmuştu. Lakin savunmanın ikinci gününde bacağımdan yaralandım. Yaram hafif olduğu için bölük askerleriyle karargaha ulaştım. Komutanlarım geri durmamı ve tedavi olmamı söyledi ama ben cepheden uzaklaşmadım. 3. Kirte Muharebeleri esnasında bir süngü taarruzu sırasında ağır şekilde yaralanarak Eceabat’ta bulunan hastaneye kaldırıldım ve orada şehit oldum. Yahya Çavuş Şehitliği’ndeki şu dörtlük Yahya Çavuş’u ve takım arkadaşlarının kahramanlığını veciz şekilde anlatmaktadır: “Bir kahraman takım ve de Yahya Çavuş’tular Tam üç alayla burada gönülden vuruştular Düşman tümen sanırdı bu şahane erleri Allah’ı arzu ettiler, akşama kavuştular”
Bu videoda kullanılan görseller, temsilidir.
HÜSEYİN AVNİ BEY
Ben, Hüseyin Avni Bey, Çanakkale Harbi sırasında 57. Alay Komutanlığı’na atandım. Düşman kuvvetlerin donanması bozguna uğrayınca karadan geldiler. 57. Alay, yaşadığımız ağır kayıplara rağmen asla mücadeleyi bırakmadı ve bu durum Mustafa Kemal tarafından takdir edilerek kolorduya bildirildi. Bana da bir gümüş liyakat madalyası verildi. 57. Alay, ay siper ve yol inşası gibi cephenin tahkim edilmesinde de önemli hizmetlerde bulunmaktaydı. Ben de mazgalların sağlamlaştırılması için birçok tedbir alarak, önleri kum torbaları ile örtülmüş demir mazgallar imal edilmesi gerektiğini önerdim. Vatanın müdafaası için elimden geleni yaptım. Karargahın yakınlarına isabet eden bir top mermisi sonucunda şehit düştüm.
Bu videoda kullanılan görseller, gerçek görsellerdir.
MÜLAZIM-I SANİ MUSTAFA EFENDİ
Ben Mülazım-ı Sani Mustafa Efendi; Zığındere-Kanlıdere hattında, İngilizlerle yapılan çarpışmalar sırasında, bombacı erleriyle birlikte bombacı subay olarak görev yaptım. İngiliz siperlerinden Türk siperlerine yönelik yoğun bomba atışına karşılık vermek üzere ben ve emrimdeki bomba erleri İngiliz mevzilerine bomba atma faaliyetini gerçekleştirdik. Bombacı subay ve erlerle düşman siperlerine yaklaşılabilen mesafe kadar yaklaşıp el ile düşman siperlerine bomba attık. Karşılıklı olarak yapılan yoğun bomba muharebesi sırasında yeni bir bombayı atmaya hazırlanırken bombanın elimde patlaması sonucunda ağır bir şekilde yaralandım. Yaralı halde götürüldüğüm Şahinderesi’nde yer alan sargı yerinde 19 yaşındayken şehit oldum.
Bu videoda kullanılan görseller, temsilidir.
ÜSTEĞMEN HASAN TAHSİN
Ben 7. Tümen Topçu Alayı’ndan Bolulu Üsteğmen Hasan Tahsin, Çanakkale Savaşı’nda Seddülbahir bölgesindeki çarpışmalarda yaralandıktan sonra 2. Anafartalar Muharebesi’ne katıldım. Bu çarpışmada da Kayacıkağılı mevkisinde şehit oldum. Aynı gün muharebelerde şehit olan alay müftüm de benim yanıma gömüldü.
Bu videoda kullanılan görseller, temsilidir. Hasan Tahsin görseli yapay zeka tarafından oluşturulmuştur.
ÜSTEĞMEN NAZİF ÇAKMAK
Ben Fevzi Çakmak’ın kardeşi Mehmed Nazif, Çanakkale Cephesi’nde 64. Alay’a tayin edildim. Conkbayırı mevkisinde vuku bulan süngü taarruzunda, vatan toprağını savunmak gayesiyle süngümü düşman kanıyla doyurmak istedim. Böylesine yoğun ve kanlı çarpışmaların yapıldığı Conkbayırı’nda birliğimin başında, süngü takarak hücuma geçtim. Saldırı anında, birliğimin başında şehit düştüm.
Bu videoda kullanılan görseller, gerçek görsellerdir.
ÖMER OĞLU NASUH PAŞA
Ben; 55. Alay 5. Bölükten, Eskişehir’in Ilıca köyünden Ömer oğlu Nasuh. Kerevizdere’de düşman askerlerinin yapmış olduğu siper, 2. Tabur askerlerini rahatsız ediyordu. Tümen komutanı bile, “2.Taburun önünde düşman bu cesareti göstersin… Tuhaf şey!” diyordu. Bu siperi yıkmak, perişan etmek gerekirdi! Fakat bu da büyük fedakarlığa bağlıydı. Yüzbaşı da bu durumdan etkilenmişti. Tabur komutanıyla görüşerek “Biz bu siperi yıkarız, fakat en sevgili askerlerimden birkaç tanesini feda etmek lazım.” diyordu. Yüzbaşının sözlerini dinledikten sonra ilerleyerek “Ben bu siperi yıkarım, sen bana istediğim arkadaşlarımı ver, Yüzbaşım!” dedim. Bunun üzerine tabur komutanı muvafakat gösterdi. Yüzbaşı da lazım gelen talimatı verdi. O gece pek karanlıktı. Yanımda Mehmet Oğlu Mustafa, İbrahim Oğlu Hüseyin ve Mehmet Oğlu Abdurrahman’dan oluşan küçük bir ordu vardı. 15 dakika içinde, siperlerden 4-5 el bombası sesi duyuldu. Sonra da boğuşma başladı. Bu habersiz hücumumuzdan telaş eden düşman, etrafa saksın kurşunlar, maksatsız top ve havan mermisi fırlatıyordu. Nihayet vazifemi yerine getirerek sipere dönmüştüm fakat yalnızdım. Mustafa, Hüseyin ve Abdurrahman bu vazife yolunda şehit düşmüşlerdi. Yüzbaşım; “Arkadaşlar hepimiz için bir şereftir.” diyordu. Düşman siperinin perişan edilmiş olduğunu derhal fark eden tümen komutanı da taburu tebrik ediyor ve göğsüme Osmanlı Yıldızı Nişanı takıyordu. Bense yalnızca vazifemi yaptığımı söyleyip duruyordum. Bu olaydan 4 gün sonra ben de arkadaşlarım gibi şehitlik rütbesini kazandım.
Bu videoda kullanılan görseller, temsilidir.